Adım Adım Brüksel

30,528 km²'lik bir alana sahip olan Belçika, resmi adıyla Belçika Krallığı’nın nüfusu yaklaşık 11 milyon kişi.

Belçika konumu itibariyle Cermen ve Latin dünyası arasında bir sınır oluşturuyor. Çok milletli ve dilli bir ülke diyebiliriz. Belçika'da Flemenkler Flemenkçe, Valonlar Fransızca ve Almanlar Almanca konuşuyor.

Federal devlet yapısına sahip olan Belçika esas olarak Flemenkçenin resmi dil olduğu Flaman bölgesi, Fransızcanın resmi dil olduğu Valon bölgesi ve her iki dilin de resmi kabul edildiği Brüksel başkent bölgesinden oluşuyor. Almanların yaşadığı bölüm ise Valon bölgesi içerisinde yer alsa da bazı alanlarda özerkliğe sahip bir bölüm. Bu dilsel çeşitlilik politik ve kültürel alanda yıllardır bir takım problemlere sebebiyet vermektedir. Biz gezimize Brüksel’den başlıyoruz.

Havaalanından metroya binerek şehir merkezine geldik. Metroda tanıştığımız Suzan isimli Türk bir bayan bize oldukça yardımcı oldu. Kendisi 14 senedir Brüksel’de yaşıyormuş. Aslen Gaziantepli. Buraya üniversite eğitimi için gelmiş, sonra da geri dönmemiş. Metrodaki yolculuğumuz sırasında bize gezilecek görülecek yerleri harita üzerinde işaretliyor.

Şehir merkezine geldik. Gece saat 23:00 civarı ve ortalık oldukça kalabalık. Metro çıkışında bir taksiye yöneliyor ve otelin adresini veriyoruz. Ancak çok yakın olduğunu ve yürüyerek gidebileceğimizi söylüyor. Bize ne yönden yürüyeceğimizi tarif ediyor.

Başlıyoruz yürümeye… Bir pizzacının önünde bir grup insan var. Biz aramızda arkadaşımla sohbet ederken grubun içinden biri hoş geldiniz diyor. Dakka 1 gol 2. Daha yeni ayak bastık. Belçika’dayız ve muhatap olduğumuz 2. Türk. Hatta 2. değil çünkü bu grubun tamamı Türk. Biri burada bu pizzacıyı işletiyor, bir diğeri tekstil işiyle uğraşıyor, diğeri temizlik şirketinde,… Nereye geldik biz…

Brüksel'de Nerede Kalınır

Buradan bir taksiye binerek merkezi bir yerde, ara sokakta yer alan Hotel Colombier’e geldik. Küçük ama temiz bir otel. Yerleştikten sonra sabah erken kalkmak üzere hemen yatıyoruz. Otelin karşısındaki duvarlar tamamen grafitiler ile dolu. Marriot Otel ise hemen bizim kaldığımız sokağın köşesinde yer alıyor.

Brüksel’de otel fiyatları biraz yüksek. Bu oteller içinden birkaç öneri verilebilir. Şehir merkezine ve ulaşım ağlarına yakın bir konumda yer alan  Dansaert Hotel ayrıca Brüksel Şehir Müzesi ve Kral'ın Evi'ne 400 metre uzaklıkta yer alıyor. Fiyat ve imkan olarak tercih edebileceğiniz güzel bir otel. Bunun yanında konaklamayı ucuza getirmek istiyorsanız Rue Neuve alışveriş caddesine yakın bir lokasyonda yer alan Sunrise Apart Hotel ekonomik bir tercih olabilir. Buna alternatif olarak ise Brüksel Bazilikası’na oldukça yakın ve ekonomik bir otel olan Hotel Belvedereyi de tercih edebilirsiniz. 

Brüksel’de otel önerilerine gelecek olursak Manneken Pis Heykeli, Magritte Müzesi ve Brüksel Parkı’na 5 dakika, Belvue Müzesi’ne ise yürüyerek 10 dakika mesafede bulunan Aris Grand Place Hotel’i düşünebilirsiniz. Bu otele alternatif olarak da şehir merkezinde yer alan ve birçok ulaşım ağına yakın bir konumda bulunan La Madeleine Grand Plac otelide tercih edilebilir. Eğer Brüksel’de konaklama için kısıtlı bir bütçeye sahipseniz Grote Markt’a 500 metre mesafede yer alan ve Rue Neuve alışveriş caddesi ile Belçika Çizgi Roman Sanatı Merkezi’ne 5 dakikalık yürüme mesafesinde bulunan Hotel Best Western’i de düşünebilirsiniz. Brüksel’deki diğer oteller için ise buradan booking.com’a göz atabilir ve rezervasyon da yaptırabilirsiniz.

Ana metro merkezinin yanında Novotel ve İbis otel var. Kalmak için çok merkezi bir nokta. Biz buradan tekrar Manneken Pis tarafına giderek karşısındaki kafeye giriyoruz. Adı Poechenellekelder. İç dekorasyonu çok değişik ve çok fazla adette bira çeşidi var. Özellikle meyve aromalı biraları çok lezzetli.

Grand Plaza’ya doğru yürürken yol üzerinde bir çok çikolata dükkanı , işleme dantel satan dükkanlar gördük. Sabah daha kahvaltı bile yapmamışken bu çikolata dükkanlarından gelen kokuların insanı nasıl cezbettiğini söylememe ve güne çikolata yiyerek başladığımızı söylememe gerek yok sanırım. Mayıs ayında sabah saatlerinde 8 derece olan hava sıcaklığı gün içerisinde 16-17 dereceye kadar çıkıyor.

Şehrin Simge Yapıları, Heykelleri ve Meydanları

Ana meydana girişteki Dantello Lace mağazasında çok çeşitli dantel işleri alabilirsiniz. Ana Meydanda Le Roy isimli kafe oldukça meşhur. Akşam saatlerinde burada yer bulmak bir hayli güçmüş. Ana Meydan dikdörtgen biçimde ve ortada çiçekçiler var. İlk olarak Ana Meydandan İşeyen Çocuk Heykeli'ne doğru yürüyüşe başladık. Ama yolda tabii ki bir waffle dükkanında takılıp, eksik kalan tatlı ihtiyacımızı da tamamladık.

Şehrin simgesi haline gelmiş olan İşeyen Çocuk (Manneken Pis) Heykeli'nin görkemli bir yapı olduğunu düşünürken, mahalle arasında ufacık bir heykel ile karşılaşınca biraz hayal kırıklığına uğradım açıkçası. Bu heykele önemli günler de kostümler giydiriyorlarmış. Bu kostümler arasında Elvis Presley kostümünden Nelson Mandela’nın kıyafetine kadar her şey varmış. Bu heykele giydirilen kıyafetler ise şehir müzesinde sergileniyormuş. Biz gördüğümüzde heykel çıplaktı.

İşeyen Çocuk heykelinin yanındaki Leonidas isimli çikolatacıdan farklı çikolatalar alabilirsiniz. Özellikle dev boyutlardaki işeyen çocuk şeklindeki makettin işeyen yerinden çikolata çeşmesi yapmışlar. Diğer ilginç çikolata ise şeffaf renkli çikolatalardı.

Brüksel’de vaktimiz biraz kısıtlı olduğundan şehir turu yapan otobüsler ile şehirde bir ön keşif yapmaya karar verdik. İlk nokta kraliyet ailesi tarafından restore edilmiş olan Paris’teki Notre Dame’a benzeyen kilise. Bu kilise 16.yy’da yapılmış ve karşısında genişçe bir bahçe bulunuyor.

Ardından Bourse adı verilen buluşma noktası haline gelmiş olan merdivenlere geliyoruz. Gençler burada akşam saatlerinde buluşup bira içiyorlar, sosyalleşiyorlarmış. Aynı zamanda birçok mitinge ev sahipliği yapan bir mekan. Yollarda ilerlerken çok güzel binalar arasından ilerliyoruz.

Ardından Kraliyet Sarayı'na doğru ilerliyoruz. Burası 13.yy’da yapılmış olsa da 1695 senesinde Fransa tarafından bombalanınca tekrar restore edilmiş. Halen kullanımda ve çok güzel bir bahçesi var. Şu anda bir bölümü şehir müzesi olarak kullanılıyor. Müzenin pazartesi hariç her gün 10:00 – 17:00 saatleri arasında açık. Bu müzenin giriş ücreti yaklaşık 2,5 Euro.

Bu müzede görülecek en renkli şeyler Manneken Pis’in kostümleri. Diğer önemli nokta ise Brüksel şehrinin maketi. Ancak şaşırtıcı olan şey bu makette şehirde nehir var. Ancak şehirde nehir yok… Çünkü 19.yy’da kötü koktuğu gerekçesiyle nehri doldurmuşlar. Tabii makette eski zamanda yapıldığı için maketi değiştirmemişler.

Ardından Margitte Müzesi'ne ulaşıyoruz. Zaten burası da kraliyet sarayına bağlı bir bölüm. 2 Haziran 2009 senesinde Belçikalı sürrealist sanatçı Rene Magritte (1898-1967) anısına açılmış. Giriş ücreti 8 Euro. Ama yine bu bölgedeki Güzel sanatlar müzesi ile ortak bilet alırsanız her iki müzeye giriş için toplam 13 Euro ödüyorsunuz. Güzel sanatlar müzesinde ise ağırlıklı olarak güney Hollanda’ya ait 15.- 18. Yy arasında oluşturulmuş eserler ve Belçikalı sanatçılara ait eserler bulunmakta.

Buradan 175 metre uzunluğunda olan Justice Sarayına geliyoruz. Biz gittiğimiz dönemde tadilatta olan bu saray şehrin en yüksek noktasında bulunuyor. Hemen yanında da 1. Ve 2. Dünya savaşı anısına yapılmış bir de anıt bulunuyor.

Ardından Avrupa Parlamento binasını görüyoruz. Burada aynı zamanda iki binayı birbirine bağlayan ve barışı simgeleyen bir köprü var. Konsolosluklar bu cadde üzerinde konumlanmış durumda. Belçika, Avrupa birliğine ilk katılan ülkelerden biri.

1880 senesinde Belçika’nın bağımsızlığını kutlamak adına kral tarafından yaptırılmış olan büyükçe bir anıt ve bir park bulunmakta. Parka Cinquantenaire Parkı adını vermişler. Bu çevrede askeri müze ve sanat müzesini görmek te mümkün.

Ardından Avrupa Komisyonu’nun Belçika’ya hediyesi olan Schuman Binası'na geliyoruz. Bu bina adını Fransa Dışişleri bakanı Robert Schuman’dan almış. Sebebi ise Avrupa Birliğinin temellerinin aslen Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’na dayanması. Şöyle ki 9 Mayıs 1950'de Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schuman, Batı Almanya ve Fransa'da çelik ve kömür üretimini denetleyecek tek bir organ oluşturması ve bu ortaklığın diğer Avrupa ülkelerinin üyeliğine ve Birleşmiş Milletlerin işbirliğine de açık tutulması konusunda bir plan öneriyor. Robert Schuman, Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'nu kuran ve "Avrupa Birleşik Devletleri"nin kurulması konusunda çaba göstermiş bir kişidir. Robert Schuman'ın önerisi Fransız hükümeti tarafından "Avrupa'nın birleşmesi konusunda atılan ciddi bir adım" olarak değerlendiriliyor ve Schuman Planı, Batı Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda, Lüksemburg ve İtalya Dışişleri Bakanlarının katıldığı Paris konferansında kabul ediliyor. Bu antlaşma da Avrupa birliğinin atılan ilk temeli oluyor.

Bu yolun devamında ise karşımıza çıkan anıt, 1830 senesinde yapılmış (Colombos anıtı). Üzerinde ilk kral sembolize ediliyormuş. Alt tarafındaki heykeller ise dinen, bedenen ve ruhen özgürlüğü temsil ediyormuş. Buradan Alışveriş merkezlerinin olduğu bölgeden geçerek Çin mahallesine doğru ilerliyoruz. 

Atomium

Oradan ise Brüksel’in simgelerinden biri haline gelmiş olan Atomium’a geliyoruz. Burası bir uzay üstünü andırıyor. Atomium’un girişindeki WELCOME yazılı maket biz gittiğimizde yeni yapılıyordu. Her bir harfin üzerinde de Belçika’nın 1830’dan itibaren gelişen tarihini özetlemişler. Giriş ücreti biz gittiğimizde 11 Euro idi.

Brüksel’in simgelerinden biri haline gelmiş. Uluslararası turizmde payı büyük. Birçok fuar ve organizasyona ev sahipliği yapıyor. 2006 senesinde yapılan renovasyon sonrasında 9 küreden 5 tanesi halka açılmış. Küreler birbirlerine 20 tane boru ve içindeki merdivenler ile bağlanmış. En kısa bağlantıda 87 basamak, en uzun bağlantı da 164 basamak bulunuyormuş. 1958 senesinde yapılan 5. Dünya Fuarı Expo 58 Brüksel’de yapılmış. Bu fuarın 50. senesinde fuar anısına bu binayı inşa etmişler. Binanın yapımında 3 sene süresince 15.000 işçi çalışmış. Bu yapı geleceği ve evrenselliği temsil ediyor. Burası bir uzay üstünü andırıyor.

Atomium’un en tepesinde ufak ama şık bir restoran var ve buradan şehrin manzarası mükemmel. Hava müsait olduğu durumlarda Antwerp’e kadar bir görüş sağlıyor. Bu binanın en tepesinden Mini Europe’u görüyoruz.  

Mini Europe

Avrupa Birliği’ne bağlı 27 ülkenin küçültülmüş maketlerinden oluşan minik bir Avrupa gerçekten. Ama her şeyi o kadar özenli yapmışlar ki, raylarda ilerleyen trenler, kiliselerin çalan çanları, Boğa güreşi alanındaki hareketli boğalar, Venedik’teki gondolcular, teknelerin yanında atlayan yunuslara kadar her şey düşünülmüş. Her ülkenin önüne geldiğinizde önündeki düğmeye basınca o ülkenin ulusal marşı çalınıyor. Burada arkadaşım ile dolaşırken bir sonraki gideceğimiz ülkeyi seçmeye çalışıyoruz. Burayı da mutlaka ziyaret etmelisiniz.

Burada da bisiklet kullanımı oldukça yaygın ama tabii ki Hollanda ile kıyaslanamaz.

Akşam yemeği için bizdeki Nevizade’yi andıran bir sokağa giriyoruz. Bu keyifli sokakta Chez Leon’da oturuyoruz. Burası Belçika’nın en eski restoranlarından biri. Yemekler leziz. Sokağın sonunda Beer Planet denilen bir dükkan var. Burada alkol oranı % 13-%14 olan biralar var. En çok tercih edilen bira markaları ise Westvleteren, Orval, Kwak, Delirium Tremens ve Westmalle…

#Makedonyadan yazılar alanında göster
Kapalı
TUĞÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

TUĞÇE YILMAZ

 Yaklaşık 15 sene Medya satın alma ve Planlama sektöründe çok uluslu şirketler ile çalıştıktan sonra kendi tutkusu olan gezi ve seyahate yönelerek Gezimanya.com’u kurmuştur.1997 - 1999 İstanbul Üni