Lizbon'un Sayfiye Bölgesi: Estoril ve Cascais

Lizbon’a çok yakın konumda bulunan Estoril okyanus kıyısında yer alan bir sahil kasabası. Burası Lizbon’un arka bahçesi olarak adlandırılıyor. Yani İzmir için Çeşme neyse, Lizbon içinde Estoril o. Bu bölgede pek çok SPA ve termal oteller bulunuyor.

Estoril’in içinden Tagus nehri geçiyor. Burası bir sahil kasabası olduğundan eski ve tarihi bina yok. Binaların neredeyse tamamı yepyeni ve modern biçimde inşa edilmiş.

Estoril’in merkezinde oldukça büyük bir casino yer alıyor. Otel’e yerleştikten sonra kısa sürede olsa buraya uğrama fırsatımız da oldu. İçeriye girerken kimlik dahi sorulmuyor, markete girer gibi içeriye giriyorsunuz. Bir de burada dikkatimi çeken şeylerden birisi içeride çok sayıda 16-17 yaşlarındaki gençlerin kumar oynuyor olmasıydı.

Estoril'de konumu ve harika kahvaltısı ile tercih edileblecek oteller arasında InterContinental Estoril ve Villa Unika Lisbon Coast mevcut.

 

Estoril’de casino, gece kulüpleri ve golf sahalarının bol olmasından dolayı Lizbon’un eğlence ve sayfiye yeri olma özelliği taşıyor. Parklar ve golf sahaları yerleşim alanının neredeyse 4-5 katı büyüklüğünde.

 

Estoril ve Cascais’in arası çok yakın. Yerel halk bu iki yerleşim arasını yürüyüş yapmak ya da bisiklete binmek için kullanıyor. Araları yürüyerek yaklaşık 20 dakika. Biz estoril’den Cascais’e araba ile geçtik.

Arabamızı sahilde bir yere park ettikten sonra Cascais’in merkezindeki Town Hall yani Belediye meclis binasına geliyoruz. Burası mimari olarak oldukça etkileyici bir yapı.

 

Cascais de aynı Estoril gibi Lizbon’un sayfiye yeri. Sevimli, bakımlı güzel bir sahil kasabası. Okyanus kıyısında uzanan kordon boyunca palmiyeler, balıkçı tekneleri, balık ağları ile tam bir deniz ve balıkçı kasabası burası.

 

Sahilde savunma amaçlı yapılmış küçük kale surları ve üzerindeki küçük gözetleme kuleleri, Malta’daki gözetleme kule mimarisi ile aynı, ancak çok daha küçük versiyonu.

 

Yerlerdeki siyah ve beyaz parke taşlar S’ler çizecek şekilde dizayn edilmiş. Bu taşların döşenme şekli de aynı Copacobana sahilleri gibi. Yerler dümdüz olmasına rağmen siyah-beyaz parke taşarın diziliş şekli göz yanıltması oluşturuyor. Cadde ve sokaklara karşıdan bakıldığında zemini kabarık ve engebeli gibi görünüyor. Tüm Sokaklar ve meydanlar bu şekilde dizayn edilmiş. Portekiz’in pek çok yerinde bunu görebilirsiniz. Porselen sokak levhaları da Portekiz’in ortak özelliği.

 

Cascais’in bir özelliği de çok geniş bir alana kurulmuş bir hipodrom’a sahip olması.

Cascais ana meydanda her çarşamba öğlen saatlerine kadar eskici-antika pazarı kuruluyormuş. Çok şanslıyız. Bugün Çarşamba ve sabah saatleri. Eşim ve ben burada kendimizi kaybettik. Yaşlı, bakımlı erkek ve kadınlar burada tezgâhlarını açmışlar. Belli ki evlerinde biriktirdikleri objeleri burada satıyorlar. Biz de eşimle birlikte “işte bizim sonumuz da bu” diyerek dalıyoruz tezgahlara. Neticede biriktir biriktir nereye kadar. Belli ki hayatımızın son döneminde bu eşyaların bakımı bizi zorlayacak ve kurtulmak isteyeceğiz. Bunu bile bile fincan ve porselen koleksiyonumuza ilaveler aldık. Hatta şöyle bir olaya şahit olduk, bu bizi çok duygulandırdı ve bizi 10 yıl sonraya götürdü. Bir nebze kendimizi yaşadık.

Tezgâh başındaki son derece bakımlı, yaşlı, zarif bir kadın kendisinden satın aldığımız 2 cm büyüklüğündeki porselen köpeği paket yaparken köpekle defalarca vedalaştı; sevdi, okşadı öyle paket yaptı. Tezgâhın arkasında oturduğu yerde uyuklayan eşinin de dünya ile pek ilişkisi kalmamıştı.

 

Alışverişimizi yaptıktan sonra okyanus kıyısında güzel bir cafeye oturup Vino Verde yani yeşil şarap içiyoruz. Yeşil şarap bebek üzüm dedikleri, olmamış üzümden yapılıyormuş. Bu bölgeye has bir lezzet. Benim tercihim yine de Rose. Cafenin bir köşesinde Perulu bir bay gitar çalıp şarkı söylüyor. Bir yandan da masalarda oturan turistlerle sohbet ediyor. Çok hoş bir ambians. Bir tarafta okyanusun sesi, diğer tarafta gitar nagmeleri, masamızda şarabımız ve ailem… Hava pırıl pırıl. İnsan hayattan daha başka ne isteyebilir ki...

 

Cafeden çıkıp, bu sevimli sayfiye kasabasının ara sokaklarında hediyelik eşya satan dükkanların arasından geçerek sahilde konumlandırılmış, eşinin balıktan dönmesini bekleyen bronz bir kadın heykeli görüyoruz.

 

Bu heykelin bulunduğu bölgede çok sayıda balıkçı teknesi ve balık ağları var. Kısa bir süre balıkçıları izledikten sonra Avrupa kıtasının en batı ucu Cabo Da Roca’ya gitmek üzere arabamıza biniyoruz.

NURHAN YILMAZ

Yazar Hakkında

NURHAN YILMAZ

1951 İstanbul doğumluyum. Yıl içinde dönüşümlü olarak Sinop, Bodrum ve İstanbul’da yaşamaktayım.Küçük yaşlarda babamın mesleği gereği, Türkiye’nin pek çok farklı şehirlerinde yaşadım.