Mavi ve Beyazın Kardeş Olduğu Yasemin Cenneti: Tunus

Bayram tatilini fırsat bilip bir yerlere kaçma peşindeyim yine. Deniz’in de aklına girdim ve başladık Tunus’a gidiş yollarını araştırmaya. İlk olarak Tunus’un ülkemize vize uygulamadığını belirtelim. Tunus Air ile yaklaşık 2,5-3 saatlik bir yolculuğun ardından başkentteki Kartaca Havalimanı'ndayız.

16. yy’da Osmanlıların egemenliğinde olan Tunus, 1881 yılında Fransızların yönetimine girer. 1954 yılında içişlerinde bağımsızlığını, 1987 yılında da tam bağımsızlığını kazanır. Güzel kumsalları, dalış merkezleri, meraklıları için golf sahaları, tarihi kültürel kalıntıları, ülke topraklarını kaplamış palmiyeler, hurma ağaçları, üzüm bağları, yasemin çiçekleri ve daha birçok güzelliğinden dolayı görülmeye değer bir ülkedir bence.

Tunusluların kökleri Berberi adı verilen kavimlere dayanır. Ülkenin %98’i Müslüman, resmi dili Arapça. Yıllarca Fransız sömürgesinde yaşadıkları için Fransızca bilmeyen yok gibi, resmi yazışmalar da iki dilde yapılırmış (Arapça ve Fransızca). Mutfaklarından dillerine kadar birçok alanda Fransız etkisi hala kendini hissettiriyor. Para birimi Tunus Dinarı. İslam ülkesi olduğu için bayanların giyim konusunda çekincesi olabilir ancak insanlar oldukça rahat, bu konuda bir sorun yaşanacağını düşünmüyorum. Kurban bayramı tatilini geçirmek için gittiğimiz ülkede, bayramın sadece 2 gün sürdüğünü öğrenince baya şaşırdık.

Otelimiz Hammamet’de palmiye ağaçları arasında geniş bir bahçesi, plajı ve samimi çalışanları olan mütevazı bir otel. Hammamet, başkent Tunus’a 1 saat uzaklıkta. Güzel kumsalları ve çok sayıda oteli barındıran, ülke turizmi için büyük öneme sahip olan bölgede, Yasemin çiçekleri çok meşhur. Hammamet, eski şehir ve yeni şehir olarak ayrılıyor. Yeni yerleşim bölgesine Yasmin Hammamet adı verilmiş.

İlk durağımız başkent Tunus. Yolda özellikle düz damlı evler ve evlerin önündeki tandırlar dikkatimi çekiyor, Türkiye’nin Güneydoğusu'ndayız sanki. Tunus’ta biraz çevreyi gezindikten sonra Medina’ya gidiyoruz. Medina, kelime anlamı olarak şehir demekmiş ancak eski şehir ve çarşısı için kullanılıyor. Tunus’ta her şehrin Medina’sı var. Medinalar bizde ki Kapalı Çarşı ya da Mısır Çarşısı tadında. Gezerken çok da yabancılık çekmeyeceksiniz. El sanatları, hediyelik eşyalar, kilimler, çiniler, baharatlar, deri çantalar, el yapımı kutular, kuş kafesleri, geleneksel kıyafetler ve bunun gibi birçok şeyi Medina’da bulabilirsiniz.  En önemli geçim kaynakları turizm olduğu için satıcılar herhangi bir ürüne neredeyse değerinin 10 katı fazla fiyat verebiliyorlar. Bu nedenle alışveriş yaparken kesinlikle yapmanız gereken ilk şey KIYASIYA PAZARLIK sihirli kelime LE LE LE (yok yok), satıcı size fiyat vermeye devam ettikçe “LE LE LE  HOŞŞA GALLİ” (çok pahalı) diyerek fiyatın ne kadar indiğine şahit olacaksınız. Bir de genel olarak Türklere karşı acayip bir sempati duyuyorlar. Önce nereli olduğunuza dair tahminde bulunuyor, Türk olduğunuzu öğrendiklerinde ise kardeş diyerek sarılmaya ramak kala duruyorlar. Medina’dan ön kısmı işlemeli pembe bir fistan aldık kendimize, (pazarlık sonucunda 5 dinara indirdik fiyatını) bir de onlardaki anlamı bizdeki nazar boncuğuyla eşdeğerde olan Fatima Hands (Hz Fatima’nın Eli) dedikleri bir kolye aldım, (8 dinar) hemen takıverdim boynuma. Alışverişte pazarlık yaparsanız fiyatlar makul düzeye iniyor.

BARDO MÜZESİ

Bardo Müzesi başkent Tunus’ta bulunuyor. Tunus 1574 yılından başlayarak 18. yy’a kadar Osmanlı hakimiyetinde yer alıyordu. Ardından yönetime gelen Hüseyinoğulları Hanedanı’na ait olan bu saray, günümüzde Bardo Müzesi'ne ev sahipliği yapıyor. Müze benzersiz bir mozaik koleksiyonuna sahip. Özellikle Roma döneminde mozaik çok yaygınmış. Eserlerde ağırlıklı olarak mitolojik olaylar ve kahramanlar resmedilmiş. Eski toplumların günlük hayatlarıyla ilgili de bilgiler veriliyor. Müzede duvar boyu mozaikler var. Mozaiklerin neredeyse tamamı Hannibal kenti olarak da bilinen Kartaca’dan çıkarılmış. Eğer müze içinde fotoğraf çekimi yapmak istiyorsanız bizim gittiğimiz dönemde 1 Tunus Dinarı (1 TL) ödemek gerekiyordu. Bu konuda sıkı bir kontrol olmamasına rağmen elinizde fotoğraf makinesi gören bir çalışanın ücret almak için başınıza dikilme olasılığı da var. Gaziantep’te Zeugma Mozaiklerinin sergilendiği Gaziantep Müzesi, Bardo Müzesi'ne rakip olarak gösteriliyormuş.


Bardo Mozaik Müzesi’nden

Müze çıkışı seyyar satıcıların istilasına uğruyoruz. İçlerinden biri beyaz başörtüleri ve yanında aksesuarlarını satıyor. Sırf elindeki çingene pembesi parlak işlemeli ipi gördüğüm için adamdan örtüyü satın alıyorum. Zaten ben satıcıya tamam demeden o kafama örtüyü geçirmişti bile. 5 dinardan açtığı fiyatı 1 dinara indiriyoruz. Aksesuarım, pembe fistanım ve kolyemle beraber şimdi tam Tunuslu oldum : )

KARTACA HARABELERİ

Ardından rotayı Kartaca Harabeleri'ne çeviriyoruz. Tunus’un ilk yerlileri Berberiler ve Fenikelilermiş. Şehir M.Ö. 814 yılında Fenike Prensesi Elissa tarafından kurulmuş ve o yıllarda önemli bir ticaret limanı haline gelmiş. Romalılar ve Kartacalılar arasında 3 adet Pön Savaşı gerçekleşmiş. M.Ö. 146 yılında Romalıların saldırısına uğrayan şehir yerle bir ediliyor. Bu nedenle şehirden geriye çok az kalıntı kalmış. Rivayete göre Romalılar şehrin yeniden aynı yerde kurulmasını ve yeşillik çıkmasını engellemek için her yere tuz dökmüşler. Kalıntılar arasında çok güzel bir manzara var. Tunus’a gidildiğinde kesinlikle görmeniz gereken yerlerden biri de Kartaca Harabeleri.


Kartaca Harabeleri

Tunus’taki Mavi Cennet SİDİ BOU SAİD

Bembeyaz evleri, begonvilleri, işlemeli güzel mi güzel kapılarıyla bu kasaba, gelir gelmez bizi büyülüyor. Dar kıvrılan sokaklar mavi ve beyaza bürünmüş. Buraya “Aşıklar Limanı" da diyorlarmış. Sanatçıların, düşünürlerin, şairlerin de uğrak yeri olan bu şirin kasaba, Tunus merkezine 20 km. uzaklıkta ve kuzeyde bulunuyor. Merkezden kalkan trenler ile (yaklaşık 35 dakika sürüyormuş) ya da taksiyle buraya ulaşmanız mümkün. Merkezinde kafeler, hediyelik eşya satan dükkanlar, şekerciler yer alıyor. Biz küçük bir kafede soluklanarak nefis bir türk kahvesi içtik. Bol köpüklü türk kahvesi kişiye özel bakır cezvelerde servis ediliyor.

Yol kenarında oturmuş bir kadının kına ile değişik motiflerde müşterilerine dövme yaptığını görüyoruz. Genelde parmaklardan başlayarak kolun belli bir kısmına kadar çiçek desenleriyle motifler yapıyordu. Ben de bir hevesle oturdum karşısına, bu arada adımın Zeynep olduğunu öğrendiğinde de Arapça harflerle bileğime Zeynep yazarak beni mutlu etmekten geri kalmadı. Temiz havayı içimize çekerek, sokaklarda kahkahalarımız eşliğinde amaçsızca gezinirken, elinde fotoğraf makinesiyle bir adam peşimizden koşturmaya başladı. Çantasından çıkardığı domatesleri uzattı ve İspanya’daki Domates Festivali için fotoğrafımızı çekmek istediğini söyledi. 2 dakika sonra ellerimizde domateslerle kendimizi poz verirken bulduk. Sidi Bou Said’den ayrılırken, buraya kesinlikle tekrar geleceğim dedim kendime.

SOUSSE – PORT EL KANTAOUİ

Sousse, Tunus’un üçüncü büyük şehri ve önemli bir liman kenti. Tunus’un ve Kuzey Afrika’nın en önemli marinalarından birisi burada yer alıyor. Aynı zamanda çok güzel kumsalları var bu yönüyle de turistlerin ilgisini çekiyor. Sousse civarında yer alan ve turistik bir liman kenti olan Port El Kantaoui’ye görmeden dönmüyoruz. Limanda restoranlar, hediyelik eşya dükkanları yer alıyor. Gittiğiniz zaman Tunus’un merkezinden biraz daha farklı bir profille karşılaşacaksınız. Ülkenin zengin kesimi buraya yerleşmiş ağırlıklı olarak, esnaf bile merkezdekilere göre daha farklı bir görüntü çiziyor.

MONASTIR - Habib (bin Ali) Burgiba Mozolesi

Monastır deniz kıyısında bulunan zakkum ve hurma ağaçlarıyla çevrilmiş yemyeşil ve tertemiz bir bölge. Tarihte stratejik önemi ve önemli bir ticaret bölgesi olmasından dolayı savunma amaçlı büyük ve ihtişamlı bir kale inşa edilmiş. Monastır’da görülmesi gereken ve ziyaretçi alan en önemli yer Habib (bin Ali) Burgiba Mozolesi. Monastır, modern Tunus’un kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı olan Habib Burgiba‘nın doğduğu şehirdir. Mozoleyi gezen çoğu Türk, Tunus’un Anıtkabir’i benzetmesini yapıyor. Bu arada Burgiba’nın koyu bir Atatürk hayranı olduğu ve onu örnek aldığı da söylenmektedir.


Habib Burgiba Mozolesi - Anıt Mezarı

KAİROUAN 

Kairouan şehri, Müslümanların Afrika’ya ilk geldiği ve ilk caminin yapıldığı şehir olup İslamiyet buradan Kuzey Afrika’ya yayılmaya başlamış. 670 yılında Hz. Muhammed’in Sahabelerinden Ukbe bin Nafi tarafından kurulmuş, dünyanın müslüman merkezlerinden dördüncüsüdür ve Kuzey Afrika’nın ilk kutsal şehri sayılmaktadır. Şehirde birçok cami ve türbe bulunmaktadır. Her yıl Hz. Muhammed’in doğumu burada bulunan Okba Camii’nde kutlanmaktadır. Şehir, UNESCO Dünya Mirasları Listesi’ndedir.

Okba Camii

Gelelim Tunus mutfağına, gözlemlediğim kadarıyla ülkede, dışarıda yemek yeme alışkanlığı pek yok gibi. Bu yüzden, otel dışında dışarıda yemek yemek için uygun mekan bulmakta zorlanabilirsiniz. Biz öğlenleri atıştırarak günü geçirip sabah ve akşam yemeklerimizi otelde yemeği tercih ettik. Malum bir Akdeniz ülkesi olarak deniz mahsullerinin mutfaklarında önemli bir yeri var. Kuzu eti, koyun eti, sebze ve İtalyan etkisi ile makarna çeşitlerini de bol miktarda tüketiyorlar. Tunuslular kırmızı biberden yapılan “Harissa” adındaki sosu sofralarından eksik etmiyorlar. Harissa az tuzlu, acı ve bizdekine göre daha sıvı olan biber salçasıdır. Geleneksel yemekleri kuskus, bizim bildiğimiz kuskustan baya farklı ben gördüğüm zaman iri bulgur pilavı zannettim. İrmik hamurundan yapılan bir yemekmiş ayrıca içine sebze (kabak, nohut, havuç gibi) ve et  (kuzu veya tavuk olabilir) ilave ediyorlar. Benim damak tadıma çok hitap etmedi. En çok kullanılan baharatlar, kakule, kişniş, kimyon, karabiber, toz kırmızı biber ve tarçın. Taze ve kuru naneyi çok tüketiyorlar. En ünlü sıcak içecekleri naneli çay. Zeytin ve hurma ağaçlarının bol olduğu ülkede zeytin ve hurma da mutfaklarındaki vazgeçilmezlerden. Biz dalından koparılmış bal gibi hurmalardan bol bol yemiştik. Bu arada ülke şarap üretiminde de iyi bir yere sahip, en iyi şaraplar arasında Selian ve Magon isimli şarapları var. İtiraf etmeliyim ki tatil boyunca geleneksel yemeklerinin tadına bakmakla yetinip makarna, salata ve pizzayla karnımızı doyurduk. Bir de otelde, hem kahvaltıda hem akşam yemeklerinde bol miktarda mandalina ikram ediyorlardı. Bol mandalinalı bir tatil geçirdik.

Benim için Tunus’ta geçirdiğim birkaç gün ayrı bir değer taşıyor ve bulduğum ilk fırsatta tekrar gidip uzun uzun o güzel ülkenin enerjisini iliklerime kadar çekmek istiyorum. Farklı bir tatil deneyimlemek isteyen bir çok kişiye de Tunus’u görmelerini tavsiye ederim. Bu arada son olarak, çölde safari turuna çok istememize rağmen katılamadık. Safariye katılan birçok kişiden çok güzel yorumlar duyduk. Bence eğer yolunuz bu güzel ülkeye düşerse çölde bedevi çadırlarında nane çayınızı içmeden, güneşin doğuşunu selamlayıp gün batımını seyretmeden dönmeyin derim.

Sevgi ve ışıkla...

Zeynep Işıl Kayhan

Yazar Hakkında

Zeynep Işıl Kayhan

Aşılan her yolda, atılan her kahkahada, uykusuz geçen her gecede, yeni tatlarda, yeni sokaklarda sen biraz daha aydınlanıyorsun, uyanıyorsun demektir.