Tunus Sahil Şeridi: Monastir, Sousse, Port El Kantaouı, Hammamet

Tunus’un sahil şeridinde yer alan kentlerinden Monastir, Sousse, Port El Kantaoui ve Hammamet var bugünkü gezimizde. Dört bölge deyince nasıl sığar bir güne diye düşünebilirsiniz. Ancak bu 4 bölge birbirine çok yakın. Her birinin kendine has bir özelliği var.

Sabah erken saatlerde Monastir kentinden başlıyoruz gezimize. Monastir kentinin girişinde zakkum ve hurma ağaçları karşılıyor bizi. Oldukça yeşil ve tertemiz bir bölge. Burada aracımız ile günümüzde müze olarak kullanılan Cumhurbaşkanlık sarayının yanından geçiyoruz. Bu müze Tunis’te gezdiklerimize göre çok daha ufak olduğundan içine girmedik.

Monastir deniz kıyısında olduğundan Fenikeliler döneminden beri önemli bir ticaret merkeziymiş. O nedenle burada ülkeyi savunmak için yapılmış oldukça ihtişamlı bir kale bulunuyor. Aynı amaçla kurulmuş bir diğer kale ise Hammamet’tedir. Çünkü her iki kent de stratejik olarak önemli bölgelerde yer alıyorlar.

Monastir’da görülmesi gereken en önemli yer ise Habib (bin Ali) Burgiba’nın mozolesi.

Habib (bin Ali) Burgiba, Tunus Devleti’nin kurucusu ve ilk devlet başkanıdır. 1903 doğumlu olan Habib Burgiba 1957 - 1987 seneleri arasında tam 30 sene Cumhurbaşkanlığı yapmıştır. Arap dünyasının en ılımlı ve ileri görüşlü liderlerinden biri olan Burgiba, Tunus'ta Arapça ve İslam dini konusunda eğitim gördükten sonra, Fransa Sorbonne'da hukuk ve siyaset bilimi okumuştur. Ülkesine döndüğünde avukatlık yapmıştır. 1934'te bağımsızlık hareketine öncülük etmek adına arkadaşlarıyla birlikte Yeni Düstur Partisi'ni kurmuş, ve bağımsızlık hareketini kırsal bölgelere de yaymaya çalışmıştır. Ancak Fransız yönetiminin dikkatini çekince 1934-1945 yılları arasında 11 yılını hapiste geçirmek durumunda kalır. Hapisten çıktığı gibi Kuzey Afrika'ya kaçar ve 1949’da Tunus’a geri döner.

Tunuslu Milliyetçilerin 1952-1954 arasında eylemlerine hız vermesi ve Fransız yönetiminin bunu bastırmada yetersiz kalması sonucu Fransız yönetimi Burgiba ile görüşmelere başlar. 20 Mart 1956'da Fransa başbakanı Guy Mollet ile Tunus'a bağımsızlık verilmesini konusunda antlaşma imzaldı.1957'de krallık kaldırıldı ve Burgiba cumhurbaşkanı seçildi.1959’da da yeni anayasa kabul edildi.

1980'lerde ülkedeki muhalefetin gücünü arttırmaya başladı. Muhalefet’in başına geçen Radikal İslamcıları sindiren eski içişleri bakanı Zeynel Abidin Bin Ali, Burgiba'nın ilerleyen yaşını ileri sürerek, 1987'de Burgiba'nın cumhurbaşkanlığını elinden aldı.

Burgiba 1987’den 2000’de ölümüne kadar Monastir'deki evinde ev hapsinde tutuldu. Mozolesi de Monastir kentinde.

Anıtkabir’e giden aslanlı yol gibi bir yoldan giderek, Taj Mahal’e benzeyen mozoleye ulaşacağız, tabii ki çok çok daha ufağı. Öncelikle geniş bir meydanda duruyoruz. Karşımızda da anıt yer alıyor. Etraf çok çok temiz. Habib Burgiba’nın anıtının kubbesi altın rengi. Yanında 2 tane uzunca dikdörtgen biçimli kule yer alıyor. Daha hayattayken kendi kabrini kendi yaptırmış. Burada kişisel eşyaları da sergileniyor.

Mozole’den çıkıyor ve sahile yöneliyoruz. Sahil kordon boyu gibi, oldukça bakımlı. Kordonda faytonlar ile de gezmek mümkün. Faytonlarla kısa bir tur atıp, Sousse’a doğru ilerliyoruz.

Sousse, Tunus’taki ilk yerleşim alanlarından biri. Buradaki medina yani eski kent bölgesi Unesco tarafından korunma altına alınmış. Sahip olduğu uzun kumsalları ve turkuaz denizi ile turistlerin de Tunus’taki en popüler destinasyonlarından biri.

Sousse’da görülmesi gereken önemli yerlerin tamamı Medina’nın çevresinde. Bu nedenle yürüyerek kolaylıkla gezilebiliyor.

850 senesinde inşa edilmiş olan Büyük cami kentin tam merkezinde. Sade bir yapı olan caminin içinde çok fazla halı görmüyorsunuz. İçeri girerken yeşil renkli cübbe tarzı kıyafetler kiralıyorsunuz.

Yine medina’da yer alan Mozaik müzesi ve Geleneksel Tunus evi görülebilir. Sousse’da “pirate' ships” denilen korsan gemileri ile denizde seyre çıkılabiliyor.

Buradan Tunus’un en lüks bölgesi olarak bilinen Port El Kantaoui’ye gidiyoruz. Yol boyunca, yer alan ağaçlar traşlanmış ve şekil verilmiş. Hoş bir görüntü oluşturuyor. Merkezinde oldukça büyük bir yat limanı ve pahalı yatlar var.

Yat limanı bölgesinde çok sayıda Avrupai tarzda kafe ve restoran bulunuyor. Çiçekler, banklar çok düzenli, sıra sıra yatlar. Aykırılık göstermeyen binalar… Burası gerçekten nefis bir yer.

Tam bir Avrupa kenti. Tek fark arka fonda kulağımıza çalınan Arabik Müzik.

Marinada bir de korsan gemisi var “Mehdi Pirate” Hatta geminin üzerine bir de korsan heykeli koymuşlar. Buna benzer bir tane de Sousse’da görmüştük. Bu keyifli bölgede dolaşırken yavaş yavaş güneş batıyor. Kum renginden yapılmış kaleyi andıran yapıların ışıklandırması buraya ayrı bir hava katıyor.

Ardından Hammamet’e ulaşıyoruz. Gece olduğu için direkt otelimize yerleştik. Melia El Muradiye adlı 5 yıldızlı bir otelde kalıyoruz. Otelin girişi etkileyici ancak odalarının çok temiz ve bakımlı olduğunu söyleyemem, hatta bayağı kötü. 3 kez oda değiştirdik burada. Otelin lobisinde renkli büyük tablolar yer alıyor.

Gittiğimiz dönemde cadılar bayramıydı ve otelde çok güzel bir parti organize edilmişti. Bu parti için görevlendirilen kişiler çok inandırıcıydı. Annem bir hayli korktu diyebilirim.

Hammamet, Tunus’un en eski turistik bölgesi. Çok sayıda otel ve tatil köyü bulunuyor bu bölgede. Yeşil alanı çok bozmamak için çok bakımlı bahçeler oluşturmuşlar. Otel binası ne kadar alan kaplıyorsa o kadar da bahçesi olması gerekiyor. Bazı otellerin mimarileri bir hayli dikkat çekici.

Hammamet kalesi ve merkezdeki büyük cami gezilebilir. Ancak burası daha çok deniz, kum, güneş için tercih edilen bir bölge. Hammamet’teki kumsallarda jet-ski, dalış, balıkçılık, paragliding gibi çeşitli aktiviteleri yapabilirsiniz. Hata kumsallarda kısa deve sürüşü de düzenleniyor.

Hammamet’in turistler tarafından çokça tercih edilmesinin bir diğer sebebi ise çevresinde golf merkezlerinin bulunması.

Biz de bir sonraki günü Hammamet’in bembeyaz kumsallarında deniz ve güneşin keyfini çıkarmak için ayırıyoruz.

NURHAN YILMAZ

Yazar Hakkında

NURHAN YILMAZ

1951 İstanbul doğumluyum. Yıl içinde dönüşümlü olarak Sinop, Bodrum ve İstanbul’da yaşamaktayım.Küçük yaşlarda babamın mesleği gereği, Türkiye’nin pek çok farklı şehirlerinde yaşadım.