Kopenhag ve Tivoli Bahçeleri

Kopenhag sadece Danimarka'nın değil aynı zamanda tüm İskandinavya'nın en kalabalık kenti. Oldukça kozmopolit bir yapıya sahip olan Kopenhag kuzeye renk veren şehirlerden.

Biz ilk olarak Kopenhag havaalanından trenle merkez istasyon “Hovedbancgarden”e geliyoruz. İstasyon binası demir ağırlıklı çok büyük ve güzel bir yapı. Havaalanından günlük şehir biletlerimizi, yaklaşık kişi başı 7 € ödeyerek aldık. Günlük şehir biletleri hem tüm toplu taşımayı hem de müze girişlerini kapsadığı için oldukça uygun.

Otelimiz istasyona çok yakın. Valizlerimizi bırakıp şehri gezmeye merkez istasyondan başlıyoruz. Kopenhag’da otel tercihlerine gelecek olursak, Ryesgade’de bulunan ve Parken Stadyumu’na yakın bir konumda olan Hotel Rye’i düşünebilirsiniz. Otelden şehir merkezine ulaşım yaklaşık 10 dakika. Bu otele alternative olarak da nehir kıyısında ki Best Western Mercur Hotel’de oldukça ideal. Alışveriş, restoran ve eğlence mekanlarına yakın olan otel fiyat bakımından da ortalama pahalı ve ekonomik arasında denebilir. Eğer bütçeniz çok kısıtlıysa da şehir merkezine yakın bir konumda yer alanEngelsted Guesthouse otelini düşünebilirsiniz. Diğer Kopenhag otelleri için de buradan booking.com’a girerek otellere göz atabilirsiniz.

İstasyona arkamızı dönüp sağa doğru yürüyor, Vesterbrogade Caddesi’nden ilerliyoruz. Tivoli bahçelerine geliyoruz. Tivoli Bahçeleri henüz açılmadığından yolumuza devam ediyoruz.

Belediye Sarayı, Meclis Binası’nın bulunduğu bölgeye geliyoruz. Belediye binası, kentin en ünlü yapılarından biri olup, Andersen caddesi üzerinde yer alıyor. 1906 yapımlı Belediye Binası aynı zamanda önündeki meydana da adını vermiş. Bu bina Siena’daki kule mimarisinden etkilenmiş, kulenin yüksekliği ise 106 metre. Bu meydanda bir de halkın buluşma noktalarından biri haline gelmiş olan saat var. Meydanın çevresi ise kırmızı briketli, yeşil kubbeli büyük binalar ile çevrilmiş durumda. Palas Otel de tüm ihtişamı ile burada bulunuyor. Bu geniş meydan konserlere ev sahipliği yapıyor.

Buradan Strogetten Caddesi’nden ilerliyoruz. Bu cadde yaklaşık 2 kilometre uzunluğunda. Kopenhag’ın en ünlü caddesi olan Strogetten trafiğe kapalı olup, cadde üzerinde 18. yy.’dan kalma bakımlı, süslü binalar ve mağazalar bulunuyor. Her türlü giyim markaları, lüks mobilya tasarım ve antika mağazaları burada yerini almış. Cadde üzerinde pek çok sanat gösterisine tanık olabilirsiniz.

Kuzeye doğru devam edince 35 bin öğrenci ve 9 bin çalışanı ile Üniversite binasına geliyorsunuz. Üniversitenin karşısında 12. yüzyıla tarihlenen Neo-klasik tarzda yapılmış yeşil çatılı Vor Frue Kirke görülmeye değer. Vor Frue Kirke gösterişli bir katedral. Danimarka’da kilise ya da katedrallere “Kirke” deniliyor.

Üniversiteden devam edince Latin bölgesine ulaşabiliyorsunuz. Burası tam öğrencilere hitap eden bir bölge. Etrafta çok sayıda kitapçı ve öğrencilere yönelik cafeler yer alıyor. Burası genç nüfusun daha fazla bulunduğu cıvıl cıvıl bir yer.

Kopenhag’ın en canlı yerlerinden biri de çiçekçilerin, sokak göstericilerinin, seyyar satıcıların bulunduğu Kultorvet Meydanı. Burada 35 metre yüksekliğindeki Avrupa’nın en eski astronomi kulesi olan Rundetarn’a geliyoruz.

Bu caddenin sonunda ise Fredericson kanalı kıyısındaki Nyhaun bölgesi bulunuyor. Kanalın kıyısında Hansa mimarisi ile yapılmış taştan, 3-4 katlı ve rengarenk evler var. Evlerin alt katları kafe ve restaurant. Kraliyet Meydanı (Kongens Nytoru) ise Nyhaun’a neredeyse bitişik. Kongens Nytoru’nun ortasında 4. Christian’ın heykeli yer almaktadır. Nyhaun bölgesi aynı zamanda tekne turlarının da başlangıç noktası.

Kentin en ilginç müzelerinden biri Rapley Bilim Müzesi. Bu müzenin pek çok ülkede şubeleri var. 1893 – 1949 seneleri arasında yaşamış olan Robert Rapley, dünyada gezdiği pek çok ülkeden topladığı objeleri, resim ve videoları burada sergilemiş. Bu müzede oldukça ilginç şeyler gördük. Örneğin tost ekmeklerinin birleştirilmesi ile yapılan büyük bir tablo. Bu tablo, ekmeklerin az veya çok kızartılarak renklendirilmesi ile oluşturulmuş, bir hayli ilginçti.

Ayrıca 5 bin damgalı posta pulu kullanılarak yapılmış Japon kadın resmi. Sadece pulların değeri 30.000 dolar civarındaymış. İncil’deki dua yazıları ile yapılmış bir tablo, tuvalet kağıdından yapılmış bir gelinlik, içerisinde 4.100 $ olan insan kemiği çorbası ve 1.800 $ olan solucan sotesi gibi ilginç yemekler içeren restoran menüsü burada görülebileceklerin sadece bir kısmı. Yani yaratıcılıkta sınır yok… Çift başlı hayvanlar, derisi tamamen kürk kaplı balık, çift göz bebekli adam gibi ilginç şeyler görebilirsiniz.

Müzeden çıktıktan sonra cadde sonunda geniş bir alana standlar kurulmuştu. Bayram yeri gibi. Burası yetenek fuarı imiş. Ülke tasarım konusunda çok gelişmiş olduğundan, bu tür etkinliklerle gençlerin önünü açıyorlar. Her standa bir başka aktivite… Ağaç oymacılığından yeme-içme tasarımına kadar her şeyi görebiliyorsunuz. Bu standların birinde şekerle pişirilen ananas, üzerine dökülen konyakla alevlendirilip güzel bir sunumla izleyenlere ikram edildi.

Danimarka ekmek, pasta ve tart konusunda çok iyi. Yine bu cadde üzerindeki Lagkagehusen adındaki pasta salonuna gitmenizi öneririm. Aynı banka gibi, makineden sıra numarası alıyorsunuz. Numaranız yandığında gidip siparişinizi veriyorsunuz. Ancak seçim yapmak çok zor. Pasta ve kurabiyelerin hepsi birbirinden güzel ve lezzetli. Burayı denemelisiniz.

Daha sonra Legoland’e (Lego Mağazasına) geliyoruz. Burası 1934’ten beri hizmet veriyor. Görülmeye değer. Lego parçalarından devasa eserler yapmışlar.

Tivoli Bahçeleri

Tivoli bahçeleri, Kopenhag’ın en popüler adreslerinden biri. 80 dönüm arazi üzerine kurulmuş bu park, bir masal dünyası gibi. 1843 yılında Georg Carstensen tarafından kurulan bu eğlence merkezi, geleneksel ve modern teknoloji ile donatılmış. Parkta 26 eğlence parkuru, 32 restoran ve pek çok konser alanı bulunuyor.

Biz Tivoli bahçelerine Merkez istasyon tarafındaki kapıdan giriyoruz. Ama asıl büyük giriş kapısı belediye binasına bakan tarafta. Tabii ki girişte giriş ücreti ödüyoruz. Alınan biletler, günlük, 2 günlük, 3 günlük gibi alternatif zaman dilimlerini kapsıyor ve buna göre de fiyat değişiyor.

Park 7’den 70’e herkese hitap ediyor. Ara ara suni göller, parklar, göl kenarlarında restoranlar, akvaryumlar gibi sizi saatlerce meşgul edebilecek aktivite var içerde. Hatta çok büyük olmasa da bir casino bile var. Bu nedenle eğer Tivoli’ye girecekseniz sabah erken saatlerde girip, gece geç saatlere kadar kalın. 1 tam gün burası için kafi, tabii eğer çocuğunuz yoksa…

İçeride yeme-içme için oldukça çeşitli onlarca yer var. Pahalı ve lüks restoranlardan, ayak üstü sosisli atıştırabileceğiniz yerler mevcut. Biz buradaki bir restoranda Danimarka köftesi, karides ve somonlarımızı afiyetle yiyip, Carsberg biralarımızı yudumluyoruz.

Park içindeki büyük Açıkhava sahnelerinden birinde mükemmel bir pandomim gösterisi seyrettik. Oyun da, sahne de çok güzeldi. Bence parkın en keyifli tarafı her köşede bir gösteri izleyebiliyor olmanız. Bir başka tarafta ise caz konseri var.

Kafelerin birinde kahvelerimizi yudumluyor, bu defa müthiş bir bale gösterisi izliyoruz. Parktaki bu gösteriler ücretsiz, aldığınız biletin içinde. Sadece eğlence parkındaki aletler ücrete tabi. Danimarka’da sanata çok önem veriliyor.

Tivoli bahçelerinin gündüzü de gecesi de çok güzel. Gece havuzdaki lazer ve ses gösterisi de mükemmel. Burası biraz Disneyland, biraz Las Vegas gibi.

Kopenhag’da otel tercihlerine gelecek olursak, Ryesgade’de bulunan ve Tivoli Bahçelerine yakın bir konumda olan Hotel Kong Arthur düşünebilirsiniz. Otelden şehir merkezine ulaşım yaklaşık 10 dakika. Bu otele alternative olarak da nehir kıyısında ki Absalon Hotel’de oldukça ideal. Alışveriş, restoran ve eğlence mekanlarına yakın olan otel fiyat bakımından da ortalama pahalı ve ekonomik arasında denebilir. Eğer bütçeniz çok kısıtlıysa da şehir merkezine yakın bir konumda yer alan Engelsted Guesthouse otelini düşünebilirsiniz. Diğer Kopenhag otelleri için de buradan booking.com’a girerek otellere göz atabilirsiniz.

NURHAN YILMAZ

Yazar Hakkında

NURHAN YILMAZ

1951 İstanbul doğumluyum. Yıl içinde dönüşümlü olarak Sinop, Bodrum ve İstanbul’da yaşamaktayım.Küçük yaşlarda babamın mesleği gereği, Türkiye’nin pek çok farklı şehirlerinde yaşadım.