Tadında Gezelim: Amsterdam

“Tadında Gezelim” sizlere bu seferimizde herkesin gitmek istediğinde en ucuz şekilde ulaşılabileceği, keyifle gezebilen, kanalları içersinde kaybolabileceğiniz ve hatta şehir dışında da muhteşem görsellerin ve tatların bulunduğu Amsterdam’ı gezerek anlatacak. Amsterdam’a gittiğinizde nereleri de görün ve daha önemlisi neler yiyebilirsiniz? Hepsinin ipuçlarını sizlere vereceğim. Pahalı olmayan yoldan ulaşabileceğiniz bu soruların cevabını araştırdım, haydi buyurun bakalım.

Biletinizi önceden alırsanız 20-60 € arası bir tarife ile tüm Avrupa’dan buraya uçak ile ulaşabilir ve güzel Schiphol Havalimanı’na inersiniz. Gezginler biliyorsunuz sırt çantası ile seyahat ettiklerinden uçaklarda da bagaj problemi yaşamazlar ve bunun için de ucuz biletleri kaparlar. Mesela Schiphol Havalimanı resmi sitesi  flightexplorer.schiphol.nl/web/flight-explorer.htm#welcome’a girdiğinizde buradan tüm dünyaya olan direkt uçuşları, tarifeleri en kısa yoldan bilgilenebilirsiniz.

Biz mesela Amsterdam’a Madrid’den 25€’a geldik. Schiphol Havalimanı gayet modern, büyük ve her ihtiyaca cevap verebilen keyifli bir yer. Bir gününüzü hatta aktarma uçuşunuzu bile beklerken gecenizi bile burada geçirebilirsiniz. Terminalden kalkan tren ile 3€ bedelle rahatlıkla şehrin merkez istasyonuna gelebilir buradan da tramvay veya tabanvayla otelinize ulaşabilirsiniz. Otelinize yerleştikten sonra havanın güneşli olması tabii ki büyük şans ama merak etmeyin arada bir yağan yağmur, elbet ara sıra biraz dinlenip size gezme fırsatı da verecektir. Haydi, sokaklara çıkalım gari!

Önce etrafımızı keşfediyoruz. Gezerken canınız pizza mı çekti? Güzel havada kanal kenarında küçük bir banka oturup muhteşem bir pizza yemenin zevki bir başka olur diyorsanız Jordaan’daki Da Portare Via sizin için doğru adres olabilir.

Yahut hemen deniz mahsulleri ile yine ayaküstü bu öğünümü geçiştireyim diyorsanız kısa bir yürüyüş ile kanallar arasında rastlayabileceğiniz balık, karides, gibi deniz mahsullerinin 3-5€’a sandviç olarak sunulduğu büfelerde karnınızı doyurabilirsiniz.  Bu arada kanallar arasında farkında olmadan gezmeye başladınız bile. Bravo!

Günlük 15€ vererek bisiklet cenneti olan bu şehirde bisiklet de kiralayabilir ve tabii ki hava da güzelse tüm şehri bir günde dolaşabilirsiniz. Aman bisiklet yollarından ayrılmayın ve yaya iseniz de bisikletlilere dikkat edin çarpışmayın, sonra suçlu siz olursunuz.

Artık hangi müzeye gideceksiniz, hangi sokaktan geçecek ve nerede resim çektireceksiniz, hangi antikacılara uğrayacağım diyorsanız, bunları sizlere anlatmama gerek yok. Zaten araştırıp bir kenara not etmişsinizdir bile. Ben bugün ve yarın sizlere şehir içersinde bazı yeme ve gezme noktalarını aktarmaya çalışacağım. Mesela açık hava pazarlarına mutlaka gidin ve buralardan alışveriş yapın. Buralarda bir şeyler atıştırın. Bakın bunların en popüler ve meşhurları şunlar:

*Albert Cuyp Pazarı – Organik Pazar yeni/eski bir sürü şey bulabilir, evinize yahut odanıza yiyecek de satın alabilirsiniz. Gezmesi bile güzel. 300’den fazla tezgâh var.

*Noordermarkt - Jordaan, Noorderkerk yanında bulunuyor. Anne Frank evine 10 dakika yürüyüş mesafesinde.  Yalnız Cumartesi günleri açık olan küçük ama keyifli bir organik çiftçi pazarı.

*Eskiden Yahudi pazarı olan, şimdiki Bitpazarı Waterlooplein (Red Light bölgesi arkasında Pazar günü kapalıdır. Dolaşın bakalım neler bulacaksınız!

*Çiçek pazarı – Bloemenmarkt (Dünyanın tek yüzen çiçek pazarı). Mavnalar üzerinde kuruludur, gezerken nasıl olsa kanallar arasında rast geleceksiniz. Doya doya inceleyin, dokunun, ahşap oyma lale buketi alın ve etrafındaki kafeteryalarda sabah kahvaltısı dâhil, kahvenizin tadını çıkarın.

Amsterdam’da mesela Begijnhof’u görmeniz lazım. Burası 1340’lı yıllarda el işleri yapan evlenmemiş kadınların hem burada roman Katolik olarak dini ibadetlerini yaptıkları hem de yaşadıkları tahta evlerden oluşmakta olan bir kapalı mahalle imiş. Daha sonraki büyük yangında evler yanmış ve 17 ila 18. yüzyıllarda yeniden inşa edilmiş, ortasındaki avlusu ve küçük iki evin birleşmesi ile oluşturulan şapeli ile birlikte esas 1956-57 yıllarında tamamen restore edilerek korunmuş ve Amsterdam’a kazandırılmış güzel bir yer. Burada yer tarifi yapmayacağım, Amsterdam’a indiğinizde edineceğiniz harita üzerinde öncelikle gezeceğiniz yerleri zaten işaretlemiş olduğunuza eminim.

Bütün gün dolaştınız ve artık biraz istirahat etme ve akşam için hazırlık yapma zamanı gelmedi mi? Akşam yemek için nereye gitmek istersiniz? Eğer keyifli yerlerden hoşlanıyorsanız, size sunabileceğim iki seçenek şunlar:

Sea Food Restaurant ile turumuza başlayalım. Güzel bir midye, istiridye ve balık mekânı. Beyaz şarap eşliğinde seçeceğiniz deniz mahsullerinin tadına doyamayacaksınız. Tavsiye ediyorum. http://www.theseafoodbar.nl/en/

Coco’s Mine: (Thorbeckeplein 8) – Avustralya mekânı. Büyük porsiyonlar, fast food tarzında hamburgerler ve atıştırmalıklar var. Eğlence ve etkinlikler, konserler hiç eksik olmaz. Sitesini hele bir ziyaret edin bakalım. Kanguru eti hiç denemediyseniz işte ayağınıza geldi. Hem güzel yemekler yiyecek hem de eğleneceksiniz. http://cocosoutback.com/

Cafe Klos (Kerkstraat 41-43) – Acayip güzel kuzu kolu (lamb shoulder) yapıyorlar, uzun uzun pişiyor, yumuşacık oluyor et. Heineken bira ile kaburgasını denemelisiniz.

Keizersgracht 594 adresinde nostaljik ve eski ama şık bir yemek yemek ister misiniz? Yeri itibariyle hem merkezi hem de kanal kenarında keyifli bir restoran tavsiye ediyorum size. İki temel menü üzerine kurulu bir konsepti var, ana yemeğiniz ister ıstakoz ister biftek olsun, lezzet açısından pişman olmayacağınız bir restoran. 25€ ‘a istakoz yiyebilir, 5€ luk şarap içebilirsiniz. http://www.restaurantred.nl/eng/index.html

Amsterdam’a gelip Türk yemeği tatmak ister misiniz? O zaman haydi beraberce bir ocakbaşı yapalım. http://www.aliocakbasi.com/blog/ali-amsterdam-is-opened/ Amsterdam’ın en güzel kanallarında biri olan Herengracht üzerinde ve Rembrandtplein’e çok yakın olan Ali’yi deneyebilir, ya da İstanbul’a dönünce Karaköy’deki şubesi Ali&Halic’i de uğrayayım, burada değişik yerlerde yemek istiyorum diyebilirsiniz.

Güzel geçirdiğinizi umduğum gecenizden sonra haydi bakalım, yataklarınızdan kalkın ve yollara düşme zamanı geldi. Buraya tembel tembel uyumaya gelmediniz.

Bugün biraz da şehir dışına çıkalım ve yel değirmenleri ile meşhur Amsterdam’ın 15 km kuzeyinde bulunan adeta bir açık hava müzesi olan Zaanse Schans köyüne gidelim. Buraya tren istasyonunun önünden kalkan belediye otobüsü ile gidebileceğiniz gibi, 20 dakikalık bir tren yolculuğu ile Koog-Zaandijk durağında inip 10 dakikalık bir yürüyüşle de ulaşabilirsiniz. Küçük geleneksel evlerin bir arada birer müze haline dönüştürüldüğü, içlerinden bazılarının müze, bazılarının peynir ve ahşap ayakkabı yapım ve satış atölyelerinin olduğu keyifli bir yer. Mutlaka görün diyorum.

Açılır kapanır köprüsü üzerinden geçip karşı kıyıya ulaştığınızda ise size bir masal dünyası karşılıyor. Biblo gibi evleri ve bahçe peyzajları ile sizi hangi kareyi fotoğraflayacağınız konusunda şaşkına çeviriyor. Evet, buranın da tadını çıkardınız mı? Geldiğiniz gibi şehre geri dönüyorsunuz ve artık bu gün şehri elinizdeki harita yardımı ile müzeleri keşfetmeye devam edeceksiniz. Hatta gezerken homo anıtlarına da rastlayacaksınız. Benim gibi bir fotoğraf çekin isterseniz.

Yolunuz üzerindeki meydanlarda konserler, akrobatik şovlar ve çeşitli gösterilere de denk gelebilirsiniz. Eh artık bu akşamı da yaptınız. Yine güzel bir yemeği hak ettiniz. Şöyle size 2 keyifli mekân daha tavsiye etsem ne dersiniz?

Hobbemastraat caddesinin başındaki Momo’ya gidelim haydi. Bu akşam için biraz pahalı olsun ama daha trendy yerleri tercih ediyorum hele bir de füzyon Asya mutfağı seviyorsanız, Momo tam size göre. Yerlilerin de popüler olarak gittikleri bir mekân. Rezervasyon yaptırabilirsiniz. http://www.momo-amsterdam.com/

Lijnbaangracht 252 – 254 caddesindeki Castell –kırmızı et yemek isteyenlere tavsiye edebileceğim en güzel yer. Brezilya usulü yumuşacık ve lezzetli biftek yemek için doğru adres. Rezervasyon yaptırırsanız iyi olur. Fiyatları da o kadar pahalı değil hani! http://www.castellamsterdam.nl/

Bu arada aklıma gelmişken sorayım “kanallar arasındaki tekne gezinizi yaptınız mı?”

Aman ha deyim bu geziyi yapmadan dönmeyin. Çok şey kaçırmış olabilirsiniz. O kanalların üzerindeki mavna evler, köprüler ve çiçekler ile süslü sokaklar buradan bir başka güzel gözüküyor.

Ayrıca Amsterdam Avrupa nehir cruise’larının başlangıç limanlarından birisidir. Bakın size değişik bir alternatif daha veriyorum. Amsterdam geziniz bittiğinde buradan bineceğiniz bir nehir gemisi hatta cruise şirketlerinden yapacağınız bir rezervasyon ile Baltık başkentleri gezisi ile tatilinizi uzatabilir veya daha önceden bunu planlamış da olabilirsiniz. Bunun için de benim Cruise ile Dünyanın Keşfi yazı dizimdeki gerekli bilgi ve ipuçları için Google’ı tıklamanız yeterlidir. Hatta gemi kalkışından 2 gün önce buraya gelip bu Amsterdam gezisini yapmakla 1 taşla 2 kuş bile vurmuş olabilirsiniz.

Eveeet efendim bu seferlik de bu kadar... Umarım tatiliniz keyifli ve ağız tadıyla biter. Yeni yazılarımda görüşmek üzere…      

H. Oğuz Esen[email protected]

H. OĞUZ ESEN

Yazar Hakkında

H. OĞUZ ESEN

İş güç ve çoluk çocuk işlerini bitirdikten sonra emeklik günlerimi tadında geçirmek için, sıhhat ve akıl fikir yerinde iken gezmeyi seçenlerdenim.