Gaudi'nin İzinde Barselona

Sabahın ilk ışıklarıyla beraber Sabiha Gökçen Havalimanı'ndan havalanan Vueling Airlines’a ait uçağımızdayız. Her gezi öncesi hissettiğimiz heyecan yolculuğun sonu yaklaştıkça kat kat artarak doruk noktasına ulaşıyor. Tahmini 3 saat süren uçuşumuzun sonunda artık Barselona’yı görebiliyoruz.

Her zaman tavsiye ederim; eğer bir yere geziye gidiyorsanız oraya çalışarak gidin. Hatta bu çalışmalarınızda mümkünse harita kullanın. Şu an Barselona üzerindeyiz ve aşağıda ayaklarımızın altındaki şehrin hemen her yerini gelmeden google map üzerinde çalışmıştım. Dolayısıyla daha şimdiden binaları ve meydanları görebiliyor, tanıyabiliyorum.

Barselona Havalimanı (El Prat) 2 farklı terminalden oluşuyor. Biz terminal 2 ye iniyoruz. Çok hızlı bir pasaport kontrolünün ardından havalimanı içerisindeki RENFE (TCDD’nin İspanyadaki karşılığı) tabelalarını takip ederek kısa bir yürüyüşle tren istasyonuna ulaşıyoruz. Barselona’da havalimanından şehre ulaşmanın en ucuz ve kolay yolu RENFE. Zaten otelimizde şehrin en büyük tren istasyonu olan Sants’a çok yakın. Sants’da indikten sonra yürüyerek otelimize ulaşıyoruz. Odalarımızı alıp, eşyalarımızı odaya bıraktıktan sonra zaman kaybetmeden gezimizi başlatıyoruz.

Gelemeden önce İnternet üzerinden yaptığım araştırmalar neticesinde; Barselona gezisi süresince Hop-On-Hop-Off (HOHO) adı verilen ve şehrin turistik merkezleri arasında, gün içerisinde sürekli dolaşan bir otobüs hattını kullanmanın gezimizde bize kolaylık sağlayacağını düşündüm. HOHO otobüsleri iki katlı ve üstü açık, içerisinde kişiye ait kulaklıkla geçiş noktaları hakkında bilgiler veren turist otobüsleridir. İnternet üzerinden daha gelmeden biletleri almıştım şimdi tek yapmam gereken HOHO duraklarından birisinden biletlerimizi bastırmak. HOHO’ların şehir merkezinde 3 farklı güzergahı var; Kırmızı, yeşil ve mavi. HOHO haritası üzerinden gitmek istediğiniz yeri seçiyorsunuz ve oradan geçen hat otobüsüne biniyorsunuz. Bu inme binmeler için ekstra ücret ödemiyorsunuz; 3 gün boyunca istediğiniz kadar indi bindi yapabilirsiniz. HOHO bileti almanın bir iyi tarafı da turistik yerlere girişte bu biletlere uygulanan indirimler. Biletiniz göstermeniz indirim almanız için yeterli. Biz şehir içi ulaşımda da bu otobüsleri kullandık. Eğer Barselona’da 3 gün kalacaksanız bu bileti almanız kesinlikle önerilir.

Barselona’da en hızlı ve en kolay ulaşım metro ile yapılabilir. Şehir içerisinde tam 9 ayrı metro hattı var; dolayısıyla şehrin istediğiniz noktasına rahatça gidebiliyorsunuz. Bu sebeple otelinizi seçerken metro istasyonuna yakın olmasına özen gösteriniz. Benim şahsi düşüncem; bu kural gideceğiniz her şehir için, tabi eğer yeraltı ulaşım ağı güçlü ise, geçerlidir.

İlk durağımız Barselona’nın en büyük ve en işlek meydanlarından birisi; 1929 yılında yapılmış olan ve Montjuic tepesinin hemen eteklerinde yer alan Placa Espana (İspanya Meydanı). Meydanda görülmesi gerekenler sırasıyla; Döner kavşak üzerindeki heykel, MNAC tarafındaki ticari fuarların düzenlendiği caddenin girişindeki 47mt uzunluğundaki Venetian kuleleri ve 1900 yılında yapılan Barselona’nın boğa güreşi merkezi Arenas de Barcelona. Gerçi Katalanyada (başkenti Barselonadır) boğa güreşi artık yapılmıyor çünkü Katalanları İspanyollardan ayıran en önemli özelliklerden birisi boğa güreşini kabul etmemeleridir. Diğer ayırıcı özellikler ise kendi dilleri olan Katalanca ve Katalan bayrağıdır.

İspanya Meydanından yürüyerek Montjuic tepesine doğru tırmanıyoruz. Tırmanıyoruz dediysem bazen yürüyoruz bazen yürüyen merdivenlere biniyoruz çünkü bir turizm merkezi olan Barselona’da turistin rahat gezmesi için her türlü konfor düşünülmüş. Buradaki durağımız Katalanya Ulusal Sanat Müzesi (MNAC). Barselona’ya gelmeden önce bu müzeyi gezip gezmeme konusunda biraz kararsızdım. Hatta girmeden önce ekip içinde küçük bir referandum yaptım; mesut evet, filiz evet, şebnem evet... İyi ki evet demişler, iyi ki girmek ve görmek istemişler çünkü burası muhteşem bir yer. MNAC gezimiz yaklaşık 3 saat sürüyor.

İçerisinde Roma, Gotik, Rönesans ve Barok tarzı heykeller, resimler, sanatsal objeler, kabartmalar vb zengin bir koleksiyon mevcut. Barselona’ya yolunuz düşerse bu müzeyi gezmeniz şiddetle tavsiye edilir. (http://www.mnac.cat)

Müze gezisindeki yorgunluğumuzu, müzenin hemen önünde yer alan kafe de atıyoruz. Kafenin, Barselonayı tepeden gören manzarası hakikaten çok güzel ve dinlendirici. Bu süre içerisinde hemen önümüzde gitarıyla bize eşlik sanatçının hakkını da ödemeden geçmiyoruz.

Kırmızı HOHO’nun MNAC durağından bindiğimiz otobüsümüz ile Barselona Olimpiyatları sırasında yeniden düzenlenen ve olimpiyatlar süresince merkez olarak kabul edilen Montjuic Tepesinde güzel bir tur atıyoruz. Yeni durağımız Maremagnum. Maremegnum, Barselona yat limanının (Port Vell) hemen yanı başında kurulmuş olan alışveriş ve yaşam merkezi. İçerisinde 3D sinemalar, yeme içme alanları ve hatta akvaryum bile var. Burada yeşil HOHO’ya transfer oluyoruz ve deniz keyfi için yat limanının biraz daha doğusuna Mar Bella plajları bölgesine gidiyoruz. Barselona şehir merkezinde denize girmek mümkün, kum bir hayli kaliteli ama plajlarda sunulan imkanlar biraz kısıtlı. Örneğin duş, soyunma kabini bulmak biraz sıkıntılı. Deniz keyfi sonrası duş için en uygun yer tekrar HOHO’ya binerek otele ulaşmak.

Birinci günün gecesi önce Montjuic tepesinde düzenlenen fıskiye gösterisine katılıyoruz, oradan da kısa bir Las Ramblas turu yapıyoruz. Ve artık İspanyollar gibi davranarak saat 2300 sularında akşam yemeğimizi yiyoruz. Ancak bugünün yorgunluğu biraz daha keşfe izin vermiyor; rotamız otel.

Gezinin İkinci Günü

İkinci gün bir gezinin en önemli ve en heyecanlı günüdür. Çünkü; 1. ilk günün yorgunluğu üzerinizden gitmiştir, 2. bulunduğunuz yere artık daha az yabancısınızdır, ulaşım araçlarını öğrenmişsinizdir, insanlara alışmışsınızdır.

Bizde bu duygularla otelimizden çıkıyor ve doğruca HOHO ile Barselona’nın en merkezi, en büyük, en kalabalık meydanı olan Katalunya Meydanı'na kadar gidiyoruz Buradan sonra yolculuğumuz metro ile devam edecek ve ilk olarak büyüleyici kokusu, enfes tatları ile Çikolata müzesinde son bulacak. (http://www.pastisseria.com/en/PortadaMuseu)

1

Ardından Bari Gothik bölgesinde yer alan eski bir ortaçağ sarayında konumlanmış Picasso Müzesi'ne gidiyoruz. Müze içerisinde Picasso'nun hemen tüm eserleri sergilenmekte. Özellikle resimden hoşlanan ve Picasso bu konuda en iyisidir diyenlerin görmesi gerekli.

Şimdiki durağımız eserleri ile Barselona’ya hayat veren ünlü mimar Antoni Gaudi’nin son ve belki de en görkemli eseri olan Sagrada Familia (Kutsal Aile) Kilisesi. Girişte uzun bir kuyruk var ama bu binayı, binanın dış ve iç cephesinde yer alan figürleri mutlaka görmek gerektiğini düşünerek sıkılmadan sıranın bize gelmesini bekliyoruz. Burası Hristiyan Katolikler için bir hayli kutsal bir mekân ancak inşaatı halen devam ediyor. Tam 16 yıl boyunca kilisenin inşaatında çalışan Gaudi, 1926 yılında inşaatın önünde tramvay çarpması sonucu hayatını kaybeder. Gaudi’nin anısına, kilisenin 2024 yılında tamamlanması planlanıyor. Kilise, havarileri temsil eden 12 adet, Hz Meryem’i temsil eden 1 adet, İncil'i bugünkü haline getiren havarileri temsil eden 4 adet ve Hz İsa’yı temsil eden 1 adet olmak üzere üzerleri Venedik kristalleri ile süslü toplam 18 adet kuleden oluşur. Kulelerin en büyüğü 180 metre yüksekliğe sahip olacaktır ve inşaatı hızla devam etmektedir.

2

Sagrada Familia’dan çıkarak Gaudi’nin bir diğer önemli eseri olan Casa Mila’ya doğru yürümeye başlıyoruz. Yaklaşık 3 km lik yürüyüşümüz sırasında o dönemin burjuvasının yaşadığı görkemli dış cephelere sahip evlerin yan yana sıralandığı Avenguda Diagonal Caddesi'ni tercih ediyoruz. Sağlı sollu yüzlerce ihtişamlı binanın yer aldığı bu bölge Quadrat d’Or (Altın Meydan) olarak da bilinir. Sizin de bu arayı yürümenizi tavsiye ederim.

Şimdi Gaudi’nin tasarladığı en ünlü ev olan ve dışardan bakıldığı düz duvarı olmayan, 1905–1910 arasında inşa edilen Casa Mila’nın önündeyiz. Evin dış cephesi dalgalı ve çatısında yer alan heykelimsi bacalar bir hayli sıra dışıdır. Bu evin o dönemde nasıl kabul gördüğünü anlamak çok zor olmasa gerek çünkü dönemin burjuvaları için en önemli olay zenginliklerini herkese göstermek; bunun için de çoğunlukla evlerini kullanıyorlar.

Casa Mila öncesi yaptığımız uzun yürüyüş bizi bir hayli yorduğu için bu sefer Casa Mila önünden Mavi HOHO’ya biniyoruz ve otobüsten hiç inmeden Barselona şehrinin kuzeyinde tam bir tur atarak tekrar günün başlangıç noktasına yani Katalunya Meydanı'na dönüyoruz.

Katalunya Meydanı'nın güney tarafında yer alan ve denize yani Port Vell’e kadar uzanan meşhur Las Ramblas Caddesi'nde keyifli bir yürüyüş yapıyoruz. Bu cadde sadece Barselona'nın değil belki de tüm Avrupa'nın en önemli caddelerinden bir tanesi. Caddenin tam ortasında yer alan geniş ağaçlıklı yürüyüş alanında sağlı sollu sıralanmış sanatçılar hünerlerini sergileyerek görsel bir şölen oluşturuyorlar. Bu cadde günün her saati çok kalabalık.

4

Caddenin doğusunda yer alan dar sokaklı, az katlı ama özellikli evlerin bulunduğu, Barselona Katedralinin yer aldığı, onlarca hediyelik eşya dükkânının yan yana sıralandığı Bari Gotic (Gotik Mahalle) yer alır. Burası şehrin gerçek merkezi olarak kabul edilir. Kentin bu bölümü Romalılar tarafından, İmparator Augustus döneminde (İÖ 27-İS 14) kuruluş amaçlı olarak seçilmiş ve o zamandan bu zamana kadar bölgenin idare merkezi olmuştur.

Gezinin Üçüncü Günü

Bugün, İspanya’daki 4. günümüz ama Barselona’daki 3. günümüz. Çünkü dün, içerisinde İbiza, Formentera ve Minorka adalarının da yer aldığı Balear Adalar zincirinin en büyük adası olan Mayorka adasının en büyük kenti Palma’da idik. Palma’ya Vueling Havayolları'nın tarifeli seferi ile yaklaşık 1 saat süren bir yolculuk sonrasında ulaştık. Adaya feribot ile de ulaşmak mümkün ancak yolculuk yaklaşık 6 saat sürüyor.

Palma’da hem deniz ve güneşin tadını çıkardık ve hem de zengin bir tarihe sahip olan adadaki Fenike, Yunan, Kartaca, Osmanlı, Arap ve nihayetinde Avrupalı Katoliklerin burada bıraktıkları izleri ziyaret ettik.

Neyse dönelim Barselona’daki 3 günümüze. Bugünkü gezimiz Gaudi’nin bir diğer önemli eseri olan Casa Battlo ile başlıyor. Burası da Gaudi’nin tasarladığı değişik bir ev ancak doğrusunu söylemek gerekirse burası bize bir önceki gün gördüğümüz Casa Mila kadar etkileyici gelmiyor.

5

Casa Battlo sonrası hanımlar ile yollarımız ayrılıyor çünkü biz; kankam Mesut ile beraber Barselona Futbol Kulübünün mabedi Nou Camp Stadyumu'na hanımlar ise Barselona’nın en ilgi çekici parkı olan Park Guel’e gidecekler. Ben doğal olarak burada Nou Camp anılarımı paylaşacağım. Park Guell anılarını da hanımlardan dinleyeceğiz.

6

Nou Camp Stadyumu kapasite bakımından (98.772 kişi) Avrupa’nın en büyük stadyumlarından birisidir. Bizim gibi futbola gönül verenler için burası gerçekten görülmesi gereken bir stat. Çünkü dünyanın gelmiş geçmiş pek çok ünlü futbolcusu bu statta top oynadılar. Stadın girişindeki kuyruğu görünce içerde maç mı var diye düşünmeden kendinizi alamıyorsunuz. Yaklaşık yarım saatlik bekleme sonucunda sıra bize geliyor ve 19 Euro ödeyerek stada giriyoruz.

Sanki maç günü....stadı ve Barselona kulüp müzesini gezmek için bile yarım saat kuyruk bekleyerek içeri girebiliyorsunuz... Önce bir müze (içerisinde takımın kazandığı tüm kupalar sergileniyor), ardından soyunma odaları, basın odaları, tribünler, oyuncuların maça giriş çıkış yaptığı koridorlar ve pek tabiî ki yedek kulübeleri ve stada göz hizasından bakış. Hakikaten etkileyici. Kulübün sadece stat gezisinden eldi ettiği rakamın boyutları ülkemizin pek çok kalburüstü kulübünün tüm gelirlerinden daha fazla olduğunu tahmin ediyorum. Çünkü burası maç olmadığı her gün ziyarete açılıyor ve öğrendiğimiz kadarıyla günlük ortalama 5000 kişi tarafından ziyaret ediliyor.

7

Stad gezimiz sonrasında hanımlarla Las Ramblas’da buluşuyoruz (Barselona’da başka nerde buluşulur ki!). Las Ramblas’da uğramadan dönülmeyecek yerlerden bir tanesi de “Mercat de Sant Josep” ya da bilinen adı ile “La Boqueria”. Burası bir meyve pazarı ama dünya üzerinde yetişen nerdeyse tüm meyveler gayet temiz, gayet düzenli olarak satılıyor.

Meyvelerimizi alarak kendimizi tekrar Bari Gotik (eski kent)’ e atıyoruz. Barselona Katedrali'ndeki gezimiz sonrasında güzel bir kafede bir şeyler içerek yorgunluğumuzu gideriyoruz.

Las Ramblas ve Bari Gotik’te akşamı ettik. Bugün yolculuk var. Gece saat 21 treni ile otelimizin hemen yanı başındaki Sants Tren İstasyonu'ndan yataklı trene biniyoruz. Kompartımanımız 4 yataklı küçük, şirin, içerisinde lavabosu bile var. Yemekli vagondaki kahve eşliğindeki küçük muhabbetimiz sonrasında kendimizi yataklarımıza atıyoruz ve Endülüs’ün en önemli kentlerinden birisi olan Granada’ya doğru yol alıyoruz.

Sevgiyle...